Gözlerinizi ilk açtığınız ve dünyaya merhaba dediğiniz zaman, aileniz için cinsiyetiniz önemli midir?
Soruyla başlamak istedim evet, çünkü kadın olmak maalesef dünyanın bir çok yerinde "hiç" olmakla eş değer. Peki ya Karadeniz’de kadın olmak?
Bir çok; dil, kültür ve gelenek kadınların sayesinde varlığını sürdürebiliyor. Bu bağlamda dünya kadınlara çok şey borçlu. Karadeniz kadınları da mücadeleyi daha çocukken öğreniyor. Karadeniz'de yetişmiş bir kadın olarak çok iyi hatırlıyorum. Henüz 14 yaşımdayken, annemle kışlık odunlarımızı yapmak için yamaç ve dağlık bölgelere çıkardık. Kendimden oldukça büyük odun yükünü çalılıkların arasından çıkarmaya çalışırken sırtıma batan dal parçasının acısını bile hissetmiyordum. Bizim için çok olağan bir durumdu yaşadığımız çile… Belki de mücadeleci bir ruha sahip olmayı sırtımda taşıdığım odunların izine borçluyum. Ya da çocuk olmama rağmen sorumluluklarımın yaşımı ve bedenimi ezip geçtiği; ev işi, yemek, ot taşımak ve daha bir çok şey gibi kendimizi erkeklere karşı korumayı öğrenmekti bizi mücadeleci kılan.
Binlerce hikaye dinledim, çınar gibi duran kadınlardan. Babaannemin çektikleri, anneannemin yaşadığı zorluklar erkeklerin gurbet hikayeleri bir de sonradan öğrendiğim Afacan’ın hikayesi…
Size biraz Kavalcı Afacan'dan bahsedeyim. Asıl adı Sakine, Sakine Şahin. Dernekpazarı’na (holo) bağlı Taşçılar (Fotgene) Köyü’nde 1923 yılında doğdu. Üç kardeşin de en küçüğü. Öğrendim ki köyde hem hekimlik, hem de ebelik yapmış. 300’den fazla çocuğun dünyaya gelmesine yardımcı olmuş. Afacan, küçük yaşta (13 yaşında) evlendirilmiş. Fakat istemediği bu evlilik fazla sürmemiş, annesinin evine geri dönmüş. Bana göre küçük yaşta yaşadığı bu travmatik olay onun kendi iç dünyasına yönelmesine ve en önemlisi kaval ile tanışmasına neden olmuş. Kadın olarak giremediği ortamlara, erkek kıyafeti giyip beline de silahını kuşanıp, kavalıyla girermiş. Daha sonraları bu erkeksi tavırlarını kendini koruma kalkanı olarak kullanmış ya da toplumda kabul görmeyeceği bir gerçeğini saklayarak Afacan adıyla kendini cinsiyetsizleştirmiş. Onun da mücadelesi kendini var etme mücadelesiymiş meğer… 1970 yıllarının başında ağır bir hastalığa yakalanmış bizlere bıraktığı kavalının nağmeleri ve ataerkil topluma baş kaldırışı ile örnek olarak hayata veda etti.
Karadeniz’de coğrafyanın engebeli, hayal kurmak için yeşilliğin ve doğanın olması, çok çalışıyor olmak değildi bizi biz yapan. Yaşanan onca çileye rağmen gücün ve kuvvetin cinsiyette değil, taşıdığımız ruhta olduğunu gördüğümüz için güçlüyüz. İyi ki varız, hep var olacağız.
Kavalcı Afacan'ın kaval çalarak kendi türkülerini seslendirdiği kayıtlar günümüze kadar geldi...
İşte o video:
Karadeniz kadını, cefakar Analarımız.. O zorlu coğrafya da insanüstü mücadeleler verdi. Annelerimiz yuvası, çocukları için dünyayı sırtında taşıyabilecek kadar cefakar kadınlardır. Bölgemizin cefakar Anneleri yuvası için.. Sırtlarında 40 kilo yükle kilometrelerce yol alabilecek kadar fedakardırlar. Anadolu’da 1 km 1 km’dir ama Karadenizin zorlu arazi yapısında 1 km bambaşka bir şeydir. Karadeniz kadını birkaç karalahana, fasulye ekebilmek için engebeli arazide toprak arar ama ekilebilecek toprak azdır. Bulabildiği ilk düzlüğe sepetlerle toprak taşır, sonra yağmurda tarla kayar ama yılgınlığa düşmez aynı toprağı yine taşır. O resimlerde gördüğünüz köy ve yayla evlerinin malzemesi kah at sırtında kah bu cefakar kadınların sırtlarında o tepelere taşınmıştır. Dedim ya… Karadeniz kadını için konu yuvası çocukları olunca, imkansız diye bir şey yoktur! Bölgemin bütün cefakar Annelerine saygılarımla..