Haluk Pekşen'den genel kurulda çağrı
CHP Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen, meclis genel kulunda yaptığı konuşmada, ülke gündeminde yer alan çok önemli sorunların parlamentoda tartışılması gerektiğini söyled, ''ülke gündeminde yer alan açlık, yoksulluk, sefalet ve terör sorunlarının çözülmesi için parlamentonun çalışması gerekir'' dedi. İşte Pekşen'in o konuşmasından satır başları;
Türkiye'nin gündemiyle parlamentonun gündeminin örtüşeceği günleri umutla bekliyoruz. Türkiye'nin gündeminde açlık, yoksulluk, sefalet ve terör var ama Parlamento ne ise başka gündemlerle uğraşıyor ve özellikle üniversiteler ve yargı tıpkı Titanic batarken müzik dinleyen yolcular gibi. Gideceği yönü bilmeyen kaptan için hiçbir rüzgâr doğru rüzgâr değildir.
Bırakınız geleceği öngörüp planlamayı gün içersinde bile tutarlı bir çizgi yoktur. Uygarlık tarihi, Anadolu tarihi büyük derslerle doludur. Sizler tarihten ders almak yerine tarihe olan kininizin esiri olmak üzeresiniz.
Ülke moralsiz halk mutsuzdur; Sağduyu yerine hamaset; Uzlaşma yerine intikam ve dayatma; Uzak görüşlü liderlik yerine ise siyasal yobazlığın dayatıldığı bir ülke ortaya çıkmak üzeredir.
Nasıl İtalya tarihi Avrupa tarihinin bir bileşkesi ise Türkiye tarihi de Avrasya tarihinin bileşkesidir. Üç kıtaya yayılan çok uluslu bir imparatorluğun merkezi göçler ve istilalar sonucu birçok etnik kökenin karışımı haline gelen bir toplum. Etrüksler, Lombardlar, Grekler, Franklar, Vandallar, Araplar, Vizigotlar, Ostrogotlar, Hunlar, Avarlar, Vatikan, Rönesans Kent Devletleri, Venedik, sanayileşme, faşizm, iç savaşlar, büyük savaşlar, Avrupa ve hukukun üstünlüğü.
Türkiye, Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarıyla işte bu büyük devrimi başarmıştır. Hukukun üstünlüğü ülkesini kurmayı ve ulus devletini kurmayı başarmıştır. Bugün Türkiye’nin sorunlarının parlamento içerisinde çözülmesi başarılmalıdır. Bırakınız sivil toplumu parlamentoya bile dayatma aşamasına gelen bir anlayış derhal bütün siyasi partiler tarafından reddedilmelidir.
İngiltere, Fransa, İspanya terör karşısında son derece kararlı ve net tavır sergiledi ve yendiler. Ortak payda demokrasidir. Kürt sorununun çözümünde anayasal düzen saydamlık içinde, tabusuz ve özgürlükçü bir biçimde kurulmalıdır.
Güçlü ülkeler bölünmez. Bölünme kompleksine asla kapılmamalıyız. Güç demokrasidir, hukuktur, ekonomi, ulusal güvenlik ve toplumsal kalkınmadır. İnsani kalkınmışlık eğitim, sağlık, kadın hakları, teknoloji ve doğadır. Bütün bu yönde atılacak adımlar geniş bir uzlaşmayla pekâlâ mümkündür. Buda “OKU” ayeti ile başlayan ve tam 700 ayette “AKLA” verilen önemi vurgulayan Kur’an-ı Kerim’de emredildiği gibidir.
Akılcı, soğukkanlı, saygılı ve hoşgörülü bir tartışma ortamı, partiler arası uzlaşma, işlevsel yaklaşım, kademeli çözümler ve ileri derecede duyarlı bir toplumsal iletişim gereklidir.Bunca gencin ölümünü, şiddetin derin acısını yaşayan bir ülkede siyaset dünyası bu küresel gerçeği anlamalı, gereğini derhal yapmalıdır.
14 Yıllık iktidarınızda toplumda demokratik kaygıların dehşet verici aşamaya gelmiş olması vahim bir durumdur. Partizan bir kutuplaşmanın dayatıldığı bir toplumda yaşanan büyük kırılmalar yalnızca demokrasiyi değil ülkeyi de geri dönülmez dehşet verici sonuca sürüklemiştir.
Bütün uygar dünyada çağdaş uygarlığın temelini oluşturan sivil toplum varken, Türkiye’de bırakınız sivili toplumu Gazi Meclis bile sıradanlaştırılmaya çalışılmaktadır. Meclis, rengarenk lambalar takılmış siyah camlı araçlarla girilen ve beleş yemek yenilen bir yer algısına sürüklenmekte; demokrasi adına, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına üzüntü verici bir durum olmaktadır.
Uygar dünya için Türkiye yalnızca öteki değildir, anlaşılması güvenilmesi zor bir ülkedir. İtilip kalkılan, refüze edilen onuru örselenen bir ülke konumuna sürüklenmektedir. Libya, Mısır, Irak, Suriye, Rusya politikaları ve Ekvator da bir milletvekilinin suratında patlayan yumruk itibarın büyük iflası aşamasıdır. Özgür, yaratıcı ve özgüvenli insanların ülkesi gitti yerine bir despotizm ruh hali gelmiştir.
Bir siyasi rejim kişinin haklarını korumuyor, kişiyi baskı altına alıyor ise insanlara, baskıya karşı direnme, giderek ortadan kaldırılan hukuk düzenini yeniden kurmak hakkı doğar.
Baskıya karşı direnme hakkı ilk defa 4 Temmuz 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirisinde yer almıştır.
Birleşmiş Milletler ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi de toplumun hukuka uyarlı, hukuk düzenine uyarlı direnme hakkını korumuş ve kollamıştır. Türkiye Cumhuriyeti devleti de bu her iki sözleşmenin hem kurucusu hem de imzacısıdır. Bu ülkenin yeniden Avrupa'nın çağdaş hukukun üstünlüğü ilkesine dönmesi bu Parlamentonun en büyük başarısı olacaktır.
CHP Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen, meclis genel kulunda yaptığı konuşmada, ülke gündeminde yer alan çok önemli sorunların parlamentoda tartışılması gerektiğini söyled, ''ülke gündeminde yer alan açlık, yoksulluk, sefalet ve terör sorunlarının çözülmesi için parlamentonun çalışması gerekir'' dedi. İşte Pekşen'in o konuşmasından satır başları;
Türkiye'nin gündemiyle parlamentonun gündeminin örtüşeceği günleri umutla bekliyoruz. Türkiye'nin gündeminde açlık, yoksulluk, sefalet ve terör var ama Parlamento ne ise başka gündemlerle uğraşıyor ve özellikle üniversiteler ve yargı tıpkı Titanic batarken müzik dinleyen yolcular gibi. Gideceği yönü bilmeyen kaptan için hiçbir rüzgâr doğru rüzgâr değildir.
Bırakınız geleceği öngörüp planlamayı gün içersinde bile tutarlı bir çizgi yoktur. Uygarlık tarihi, Anadolu tarihi büyük derslerle doludur. Sizler tarihten ders almak yerine tarihe olan kininizin esiri olmak üzeresiniz.
Ülke moralsiz halk mutsuzdur; Sağduyu yerine hamaset; Uzlaşma yerine intikam ve dayatma; Uzak görüşlü liderlik yerine ise siyasal yobazlığın dayatıldığı bir ülke ortaya çıkmak üzeredir.
Nasıl İtalya tarihi Avrupa tarihinin bir bileşkesi ise Türkiye tarihi de Avrasya tarihinin bileşkesidir. Üç kıtaya yayılan çok uluslu bir imparatorluğun merkezi göçler ve istilalar sonucu birçok etnik kökenin karışımı haline gelen bir toplum. Etrüksler, Lombardlar, Grekler, Franklar, Vandallar, Araplar, Vizigotlar, Ostrogotlar, Hunlar, Avarlar, Vatikan, Rönesans Kent Devletleri, Venedik, sanayileşme, faşizm, iç savaşlar, büyük savaşlar, Avrupa ve hukukun üstünlüğü.
Türkiye, Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarıyla işte bu büyük devrimi başarmıştır. Hukukun üstünlüğü ülkesini kurmayı ve ulus devletini kurmayı başarmıştır. Bugün Türkiye’nin sorunlarının parlamento içerisinde çözülmesi başarılmalıdır. Bırakınız sivil toplumu parlamentoya bile dayatma aşamasına gelen bir anlayış derhal bütün siyasi partiler tarafından reddedilmelidir.
İngiltere, Fransa, İspanya terör karşısında son derece kararlı ve net tavır sergiledi ve yendiler. Ortak payda demokrasidir. Kürt sorununun çözümünde anayasal düzen saydamlık içinde, tabusuz ve özgürlükçü bir biçimde kurulmalıdır.
Güçlü ülkeler bölünmez. Bölünme kompleksine asla kapılmamalıyız. Güç demokrasidir, hukuktur, ekonomi, ulusal güvenlik ve toplumsal kalkınmadır. İnsani kalkınmışlık eğitim, sağlık, kadın hakları, teknoloji ve doğadır. Bütün bu yönde atılacak adımlar geniş bir uzlaşmayla pekâlâ mümkündür. Buda “OKU” ayeti ile başlayan ve tam 700 ayette “AKLA” verilen önemi vurgulayan Kur’an-ı Kerim’de emredildiği gibidir.
Akılcı, soğukkanlı, saygılı ve hoşgörülü bir tartışma ortamı, partiler arası uzlaşma, işlevsel yaklaşım, kademeli çözümler ve ileri derecede duyarlı bir toplumsal iletişim gereklidir.Bunca gencin ölümünü, şiddetin derin acısını yaşayan bir ülkede siyaset dünyası bu küresel gerçeği anlamalı, gereğini derhal yapmalıdır.
14 Yıllık iktidarınızda toplumda demokratik kaygıların dehşet verici aşamaya gelmiş olması vahim bir durumdur. Partizan bir kutuplaşmanın dayatıldığı bir toplumda yaşanan büyük kırılmalar yalnızca demokrasiyi değil ülkeyi de geri dönülmez dehşet verici sonuca sürüklemiştir.
Bütün uygar dünyada çağdaş uygarlığın temelini oluşturan sivil toplum varken, Türkiye’de bırakınız sivili toplumu Gazi Meclis bile sıradanlaştırılmaya çalışılmaktadır. Meclis, rengarenk lambalar takılmış siyah camlı araçlarla girilen ve beleş yemek yenilen bir yer algısına sürüklenmekte; demokrasi adına, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına üzüntü verici bir durum olmaktadır.
Uygar dünya için Türkiye yalnızca öteki değildir, anlaşılması güvenilmesi zor bir ülkedir. İtilip kalkılan, refüze edilen onuru örselenen bir ülke konumuna sürüklenmektedir. Libya, Mısır, Irak, Suriye, Rusya politikaları ve Ekvator da bir milletvekilinin suratında patlayan yumruk itibarın büyük iflası aşamasıdır. Özgür, yaratıcı ve özgüvenli insanların ülkesi gitti yerine bir despotizm ruh hali gelmiştir.
Bir siyasi rejim kişinin haklarını korumuyor, kişiyi baskı altına alıyor ise insanlara, baskıya karşı direnme, giderek ortadan kaldırılan hukuk düzenini yeniden kurmak hakkı doğar.
Baskıya karşı direnme hakkı ilk defa 4 Temmuz 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirisinde yer almıştır.
Birleşmiş Milletler ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi de toplumun hukuka uyarlı, hukuk düzenine uyarlı direnme hakkını korumuş ve kollamıştır. Türkiye Cumhuriyeti devleti de bu her iki sözleşmenin hem kurucusu hem de imzacısıdır. Bu ülkenin yeniden Avrupa'nın çağdaş hukukun üstünlüğü ilkesine dönmesi bu Parlamentonun en büyük başarısı olacaktır.