Ben 1987 yılında Trabzon’da doğdum ve çok şükür ki iyi eğitimli bir ailenin çocuğu oldum. Benim çocukluğumda Trabzon çok güvenli, bırakın fiziksel tacizi, sözle tacizin bile neredeyse hiç olmadığı bir kentti. Kadın erkek karışık şekilde sokaklarda rahat rahat yürünürdü. Kadınlar tek başına gece (geceden kastım makul saatler) dolmuşa binebilirdi, sokaklarda yürüyebilirlerdi. Aile ziyaretlerine gidildiğinde haremlik selamlık oturulmazdı. Kadınlar da erkekler de aynı odada oturur, saatlerce sohbet ederlerdi. Yani sosyal hayatta cinsiyetin belirleyici, etken bir rolü yoktu.
Trabzon’da toplu taşıma günümüzde olduğundan daha farklı dolmuşlarla sağlanırdı. Bu dolmuşlar, şoför hariç dört kişi kapasiteli taksilerdi. Ön koltuğa iki kişi, arka koltuğa da dört kişi sıkışarak gitmek gelenek olmuştu. İnsanlar, kadın erkek farketmeksizin yanyana güvenle otururlardı. Dolmuşçuların ya da yolcuların tecavüzcü, tacizci olduğu, skandal dolu günler yaşandığını hiç ama hiç hatırlamıyorum. Kimse kimseye yan gözle bakmazdı, yan gözle bakmayı bırakın herkes birbirinin namusunu korur, saygıda kusur etmezdi.
2000li yıllara gelindiğinde genel ülke profilimiz değişmeye başladı ne yazık ki. Kadınla ilgili tabular olması gerekenin aksine artarken, kadın domestik bir canlı rolüne geri döndü. Geri döndü diyorum, çünkü Cumhuriyet dönemi kadınları, ve hatta erken Osmanlı dönemi kadınları sosyal hayatta söz sahibi bireylerdi. Modernleşme süresince Türk kadını, dünya tarih sahnesinde rol modelken, 2000li yıllarla birlikle bu süreç tersine döndü. Kadınlar artık cinsel tabuların, dini tabuların baş materyali halini aldı. Kadın evcilleştirildi. Ve ne yazık ki kadıların çoğu bu durumu ‘farkında olmadan’ severek kabul etti. Kadınlar mutfaklara, yatak odalarına tıkılmaya başladılar. Feminist hareketin aktif olduğunu sandığımız dönemlerde aslında kadın erkek ayrımı uçurumlaştırılıyor, kadınlar feministlik adı altında kendilerini daha da ötekileştiriyorlardı. Ve sonuç ne mi oldu?
Bu sürecin sonunda üzerine testosteron kokusu sinmiş örgü tabulerlerle dolu ara sokakalar peydah oldu. Siz Trabzon’da mesai saatleri içinde ve sonrasında ara sokaklarda yürümeyi denediniz mi? Ara sokak derken Trabzon’un en işlek caddelerini birbirine bağlayan sokaklardan bahsediyorum! Onlarca erkeğin oturduğu, akşama dek çay-sigara içtiği sokakalar. Önlerinden gelip geçen herkesi eleştiren, sözlü ve fiziksel tacizle yolcularını uğurlayan sokaklar! Annenizle, ablanızla, kız arkadaşınızla asla rahat şekilde yürüyemeyeceğiniz sokaklar oldu bunlar! Hele bir de bu sokaklardan geçerken yanınızdaki kadın türbansız, saçları açık ve hafif makyajı ile yürüyorsa potansiyel namussuz etiketini yemesi kaçınılmaz! Kılık kıyafeti tuhaf erkeklerin yanınızdan geçerken ‘Fesubhanallah’ çekerek, size ne kadar dinsiz ve namussuz olduğunuzu ifade etmeye çalıştığı sokaklardan hiç geçtiniz mi? Alın size toplumun kanayan bir yarası!
İşsiz ve eğitimsiz erkek güruhlarının egemen olduğu ilkel bir kent mi olmalı Trabzon? Yoksa eğitimli ve çağdaş insanları ile sosyal hayata örnek bir kent mi olmalı? Tıpkı erken Cumhuriyet döneminde olduğu gibi en çok okuyan, en çok üreten ve sanata öncü bir kent mi olmalı?
Tabure imparatorluğuna hayır diyorum!
Peki senin şehrinde durumlar nasıl? Lütfen gözlem ve yorumlarınızı bize yazın...
Sevgi ve saygılarımla