Havyanseverlik kavramı bana ne yazık ki artık çok riyakar geliyor. Doğasever olup, yalnızca evcil hayvanları değil, doğadaki tüm canlıları korumayı, ekolojik dengeyi sürdürmek için elimizden geleni yapmayı tercih etmeliyiz bence. İnsan et de yiyecek, ot da yiyecek. Bilim için deneyler de yapacak. Önemli olan bunları yaparken belli etik çizgileri korumak; yediğimiz ya da faydalandığımız hayvanlara, bitkilere saygı duymayı, yaşamlarının devamlılığını sağlamayı becerebilmek… Demiştik geçen hafta. Bu hafta yine hayvanseverlik konumuza devam edelim.
Hayvanseverlik konusunda yeni dönem Panter Emel olma yolunda hızla ilerleyen, hızla ilerlerken önüne gelen her şeye ve herkese çarpan Sinem Umaş yine gündemdeydi. Kendisi bir önceki yazımda Yeliz Yeşilmen’i kayırdığımı düşünüp (ki aslında kayırdığım söylenemez) bana uzun uzun sitem dolu mesajlar yazdı. Elimden geldiğince vakit ayırıp profilini inceledim ve bu kez kendisi için daha da üzüldüm. Hayvanseverlik tamam, ama insanlar hayatlarındaki bazı düşünceleri takıntı haline dönüştürürlerse, bu onları içinden çıkılmaz bunalımlara sürükler. Az evvel belirttiğim gibi, Umaş önüne gelen her şeye ve herkese çarpıyor. Bunu yaparken büyük yaralar alıyor, farkında değil. Ciddi anlamda psikolojik sıkıntıları olduğunu düşünüyorum. Temel psikoloji eğitimi almış biri olarak acilen profesyonel destek almasını öneriyorum; tamamen iyi niyetli duygularımla... Bunu da belirttikten sonra, haftanın gündemine gelelim. Bu hafta sosyal medya fenomeni Nilay Toprak ile çok büyük tartışma yaşadı. İkinci Sayfa isimli magazin programına Toprak katılmıştı ve Umaş da telefonla bağlanarak kızgınlığını dile getirdi. Bu ve benzeri programları seyredecek kadar boş vaktim yok, şükür ki internette beşer onar dakikalık özetleri var da, izleyip yorum yapabiliyoruz. İzlediğim kızgınlığını dile getirme kısmı, bildiğiniz mahalle kavgası standartlarında idi. Umaş da, Toprak da birbirlerine çok sığ şekilde bağırıp çağırıyorlardı. Sonuç ne mi oldu, sıfır... İki yetişkin insan, sırf magazine konu olmak için kendinden geçmiş şekilde harala gürele... Yazık. Dünya emekçi kadınlar gününü kutladık geçenlerde. Gündemde emekçi kadın gören var mı son zamanlarda? Üreten, ortaya bir şeyler koyan?..
Var aslında. Hemen söyleyelim kim olduğunu. Pınar Eliçe. Sanıyorum ki mekan işletmeciliği yapıyor ve bazı ticari girişimler de yürütüyor kendisi. Girişimciliğini tebrik ediyorum. Ticaretin olmazsa olmazı reklamdır. E tabii, devir reklam devri. Sen kalk, gündeme gelmek için bilmem kaç bin liralık kürkünü yak! Hayvanseverlik hashtagi ile paylaşıldıkça epeyce gündem oldu. Ben kesinlikle Eliçe’ye yakıştıramadım. Binlerce liralık kürkü yakan kadına, eskiden olsa ‘kocası metresine daha pahalısını almıştır da, ondan yakmıştır’ derlerdi. Neden bu gereksiz şovlar?
Bülent Ersoy’un kürkleri de olay oldu yine! Paranız varsa siz o kadar parayla kürk almazsınız, paranızı vakfedersiniz, olur biter. İsteyen et yesin, isteyen kürk giyinsin. Her şeyin bir standartı var, bir oluru var. Bugün Inuit halkları binlerce yıllık gelenek olarak fok balıklarını avlıyorlar, etini yiyorlar, yağını kullanıyorlar, derisini ve kürkünü de giyiniyorlar. Avrupa ülkelerinin çoğunda fok derisi, ya da kürk satışı yasak. Koy yasağını, yasaklar dışında bırak isteyen istediğini yapsın. Türkiye’de av yasak mı? Değil. Türü tehlikede olduğu için avlanması yasak hayvanlar dışında, çoğu av hayvalarının avlanması ve satışı serbest. Hepimiz birbirimize saygı duysak olmuyor mu? Peki, kavgalarımızı saygı çerçevesinde yapsak olmuyor mu?
Veganlık, vejetaryenlik öğretileri, hayvanlara saygı duyun, ama kendi türünüzden olan insanları yok edin, saldırın şeklinde kurallar barındırmıyor. Doğaya saygı duymayı, aynı zamanda adam olmayı; yani modern, akıllı, kültürlü insan olabilmeyi denemek lazım diye düşünüyorum. Düşünce akımlarını, inançları, kavramları doğru analiz etmek gerek. Mesela adam olmak yazdım ya, buradan yeni bir tartışma doğabilir. Kendini bilmez, cahil kişiler, şimdi ‘adam olmak’ terimini cinsiyet eşitliği konusuyla bağdaştırıp bana saldırmaya çalışabilirler. Onlara da bir açıklama yapayım. Adam, Adm kelime kökünden gelir ve ‘insan’ demektir. Adamlık, cinsiyetten uzak, insan olma erdemiyle alakalı bir kavramdır...
Hayvanseverlik, cinsiyet eşitliği savunuculuğu, doğaseverlik gibi akımların amacından şaşmadığı, herkesin adam olmak için çabaladığı bir dünya olsun artık... Mart ayındayız, İlkbahar geldi. Gönül yaylarımızın gevşediği, sevdiğimiz ve sevildiğimiz mutluluk dolu günler dilerim...