Gideli ne kadar oldu hatırlamıyorum. Yalan, hatırlıyorum!
21 Aralık 2016.
Çok sevdiğimiz Küçük İskender Şiirinin, en çok beğendiğimiz yerinin ‘’ Dünyanın en uzun gecesi 21 Aralık değil, beni terk ettiğin gecedir. Beni üzdüğün kırdığın, yıprattığın gecedir. Bir kabahat mi kendi dışında birine hayranlık beslemek? Gerçekten kırıyorsun beni! Bir nedeni yok yalnızca öptüm…’’ olmasının ironik ağırlığını yaşıyorum tam tamına 15 aydır.
Zaman zaman aklımdan çıkıyorsun.
Dünya meşgalesi işte, aklı gidiyor insanın.
Ama o zamanların dışında hep aklımdasın.
Biliyor musun?
En son seninle nargile içtim.
Seninle birlikte bir sürü hatırayı barındırdığımız evden, rutubeti bahane ederek taşındım.
Uzun süre Candan dinlemedim.
Kimseyi de sevmedim.
Ben sevme eylemi için ayrılan kotanın son damlasını sende tükettim.
Bir ara kedi sahiplendim, dünyanın en ukala kedisiydi, seni hatırlattı, onu da senin gibi başka bir yuvaya bağışladım.
Seni bana hatırlatabilecek tek şey evdeki dış fırçalıktı, onu da bir gece yarım yamalak tanıdığım biri elinin kirini akıtırken kırdı, o da öyle gitti.
O kırıldı ben rahatladım.
Hep yutkunamadığım bir yumruk olarak boğazımda düğümlü kalacaksın sanıyordum.
Yanılmışım!
İnsan nankör değil, belki birazcık bencil.
Ben öncelikli görevimi unutmuştum.
Zaten film orada kopmuştu bende.
Kendimi sevmeyi bıraktığım gün senin ateşinle yanmıştım.
Senin anılarının arasında gözüme çarpan kahkaha atan bir halimle yenilenmeye başladım.
Unutuyor insan.
Unutursam fısılda demiştim.
Sen başkalarına konuşmayı tercih ettin.
Açıkçası belli bir yerden sonra sorun olmaktan çıktı bu durum.
Sende öyle.
Sabah uyandım en sevdiğim Candan şarkısını açtım.
‘’Oyalama artık.’’
Sonra yerin 3 kat altında yaşadığım hatıralarımın o izbe yerde kaldığını anlayıp, fesleğen kokulu balkonumda bir sigara yaktım.
Sana bir sır vereyim; ben aslında kahve sevmem, sırf bu yüzden sigaramın yanında yeni demlenmiş çay vardı, ha bir de güneş vardı.
Sonra insanların arasına karıştım yeniden. “Ne çok dostum varmış” dedim kendi kendime.
Ülke kurarım lan ben bunlarla deyip bir kahkaha patlattım.
Hep neşeli adamımdır bilirsin.
Yeni mekânlar, yeni yüzler tanıdım.
Hani sevme kotamı doldurdum demiştim ya.
Dolmamış, ibre bozulmuş daha çok kotam var.
Hem unuttuğum bir şeyi yeniden hatırladım. Sevilmek muhteşem bir duyguymuş.
24 saatlik bir efor sarf edip, 1,5 dakika sevilmeye alıştıktan sonra ilaç gibi geldi.
Velhasıl; aslında insan kendiyken daha güzel.
Sırf birileri beni sevsin diye başka rollere bürününce, kendi de, sevgisi de sahte ve rutubet kokulu oluyor.
Malum Obsesyonum var, kötü şeyleri pis kokularla adlandırıyorum.
Şimdi neden mi anlatıyorum bunları?
Söyleyeyim;
Zamanında seni sevdiğimi ama zamanla aslında bir saplantı olduğu fark edeli uzun zaman oldu.
O zaman senin hayatımdan çıkıp gitmeni sağlamak adına yazdığım ve beni süper şerefsiz gösterecek hikâyeye aslında hiç gerek olmadığını anladım. Ama olsun. En nihayetinde, sen gitmiştin, her ne kadar benden nefret etmiş olsan da. O gün bugündür seni ilk defa geçen akşam rüyamda gördüm.
Benden yardım istemeyi reddedecek kadar gururlu, ama yardım etmeye başladığımda bunu görmezden gelemeyecek kadar da özlem doluydun. Belki, rüyalar en azından bu sefer ters çıkar.
Ben iyiyim umarım sende hep iyi olursun.