5 çocuklu bir ailenin en küçük çocuğu olarak doğdum. Elbette bunun her zaman ayrıcalıkları oldu. 4 kardeş tarafından sevilmek, babam tarafından diğerlerinden biraz daha fazla şımartılmak ve elbette annem tarafından her zaman, her koşulda el üstünde tutulmak hatta, her zaman kalbinin en güzel köşesinde olduğum hissiyle yaşamak.
Çocukluğumla alakalı her anımda mutlaka annem var. Babamdan fırçayı yediğimde eteğine yapışıp korkak gözlerle halının üzerindeki desenleri incelediğim, yemek yemekten kaçtığım zamanlarda peşimde koşturan annemin naif bakışları, her pazara gittiğimde şımarık bir çocuk gibi ağlaya zırlaya bir şeyler isterken annemin etrafa rezil olmayalım diye koluma attığı çimdik, köye giderken Akçaabat’ta ki Ak camiinin önündeki oyuncakçıdan bir şey istemeyeyim diye, o el arabasıyla benim arama siper olması, düşüp bir yerim acıdığında kanlar içinde dahi olsa yaramı öpüp geçeceğine inandırdığı anlar, ilk okul günümde, okuyup büyük adam olacağımı düşünüp, bunun için dua edip beni uğurladığı an, ergen çağlarımda çekilmez bir tip olduğumda bile bana şefkat gösterdiği anlar, askere giderken kendinden geçercesine ağladığında, asker olduğumda ilk telefon konuşmamızda bana oğlum dediği an, hasta olmasına rağmen yemin törenime geldiği an, gözlerindeki o gururu gördüğüm an, ve daha bir sürü hali.
Hafızama en çok kazınan anımızsa şöyleydi. Askerden gelmiştim, doğru dürüst bir işim yoktu, ama deli gibi çalışıyordum. Kış o yıl olabildiğince sertti. Gururumdan kimseden bir şey istemediğimi bildiği için, biriktirdiği paralarla, soğuk bir kış gününde bana bir hırka almıştı. Çünkü ben alamayacaktım. Küçük bir çocukmuşum gibi onu üzerime giydirdi. Sıcak tutacağını bilerek ve beni hasta olmaktan kurtaracağını umarak, beni öptü ve eve gitti. O gün kendime bir söz verdim. Asla ve asla başarısız olmayacağım. Çok çalışıp kendi hayatımı kuracağım. Kimseye yük olmayıp, çevremdeki insanlara yarımcı olmaya çalışacağım. Çünkü annem bizi bu terbiyeyle büyüttü.
O günden bu güne çok zaman geçti. Daha da büyüdüm. 30 yaşım bitti. Birçok şey başardım. Bir işim var, çevremde bir sürü sevdiğim ve beni seven insan var. Kimseyi bilerek incitmedim, hata yaptığımda da özür dilemesini bildim. Bugün annemden ayrı bir şehirde, sevdiğim işi yapıyorum. Kendi evimde istediğim hayatı sonuna kadar yaşıyorum.
Bunların olmasında annemin rolü çok büyük. Benim annem bir köylü kızıydı. 18 yaşında evlenmiş, 20’li yaşlarının başında şehre gelmiş, 5 çocuk büyütmüş, bir aile olmamız için her şeyini vermiş. Bugün 63 yaşında, hala aile kalabilmemiz için kendini parçalıyor. Hep sessiz bir kadındı, az konuşur ama öz konuşur. Etrafında herkes tarafından saygı görür. Çünkü hep saygı göstermenin çok önemli olduğunu söyler. İnsanlar onu kırıp üzdüğünde hep şunu söyler ve susar. ‘’sana taş atana sen ekmek at.’’ Büyük gönüllü olmak her insana nasip değil elbette…
Herkesin annesi bir kahramandır ve kendine göre dünyanın en iyi annesidir. Evet; bütün anneler dünyanın en iyi annesidir. Onların kıymetini bilin. Giden zaman asla geri gelmiyor. Ve hatıralar asla canlı kalmıyor.
İlk defa birine özel bir yazı yazıyorum ve bu yüzden ona özel birkaç cümleyle bitirmek istiyorum.
Annem. Muhtemelen bu saatte uyuyorsun, ben hep kızıldığın ve söylediğin gibi yarı gece oldu hala ayaktayım. Kızma bu gece seni çok özledim. Arasam sesimden anlardın üzgün olduğumu, bu yüzden aramadım ama uyuyamadım da. Bu senden uzak geçirdiğim 2. Anneler günü. Anladım ki her sene biraz daha zorlaşacak. Ama senden ayrı geçirdiğim hangi zaman kolay ki? Biliyorum hep dizinin dibinde, gözünün önünde olmamı isterdin. Ha keza bende öylesini daha çok severdim biliyorsun. Ama ikimizin de bildiği gibi bazen şartlar başka koşullar oluşturuyor. Birbirimizi özlüyoruz ama iyi olduğumuzu bilmek bunu katlanılır hale getiriyor. Sen benim dünyada tanıdığım en özel kadınsın ve hep öyle kalacaksın. İstediğin gibi bir evlat olamadım belki ama inan öğrettiklerin bugün beni olduğum kişi yaptı. O pamuk ellerinden öperim, Anneler günün kutlu olsun. Oğlun Ensar.