Gazeteciliğin iyi taraflarından birisi de ilgi alanınız olmayan konularda da gündemi iyi takip etmek adına araştırma yapmaktır.
Nasıl ki; hepimiz hayatımıza pat diye giren koronavirüs sayesinde sağlık alanında bilmediğimiz birçok terimi, birçok konuyu zorunlu öğrendik, gazetecilikte de keyif almasan da öğrenmek zorunda olduğun alanlara kafa yorarken bulabiliyorsun kendini…
Benim matematiğim inanılmaz kötüdür, ekonomik terimlerden, dövizden, kurdan, hesaptan kitaptan asla anlamam.
Ta ki vatandaş olarak ekonomide de deyimi yerindeyse salak yerine konulduğumuzu fark ettiğimden itibaren (son zamanlarda daha fazla) ilgileniyorum ekonomiyle…
Faiz indiriminin enflasyona, dolara, altına, piyasaya yansımalarına, sosyolojik sonuçlarına, tekeri patlamış arabanın nerede duracağına ve hükümetin neden böyle bir yolu tercih ettiğine mecburen kafa yoruyorum…
Ve anladığım kadarıyla göz göre göre Türkiye batıyor arkadaşlar…
Bunu söylemek için inanın ekonomist olmaya gerek yok!
Şuan bu durumu kırsaldaki Mehmet amcadan şehirdeki Ayşe teyzeye kadar herkes söyleyebilir.
Döviz ve faiz ilişkisi üzerine yüzlerce ülkenin farklı deneyimleri var.
Türkiye şuanda bu deneyimlerin de üzerinde başka bir tez deniyor.
Hükümet faizi siyasi unsur olarak kullanmayı tercih etti dolayısıyla faizin ekonomiyle bağını koparmış oldu.
Aynı yaptırımı geçmişte Tansu Çiller döneminde yine Türkiye denemiş.
Faizler 80’lerde iken 40’a indirilmeye çalışılmış.
O zaman 8 bin liralık dolar dört ay içinde 42 bin liraya çıkmış. Sonra iş işten geçince panik atak bir şekilde Merkez Bankası’nın 8 milyar dolarının 5 milyar dolarını harcayarak ancak doları 38 bin liraya indirebilmişiz.
Geçmişte deneyip, büyük bedelini ödeyen yine Türkiye olmasına rağmen yine aynı hata yapılıyor.
Peki, hükümet bunu ısrarla neden yapıyor?
Bu bir seçim çalışması olarak karşımıza çıkıyor…
Ama nasıl olur?
Hükümet, vatandaşın evinin kazanı kaynamazken nasıl olacak da ondan kendisine oy vermesini isteyecek?
İşte buradaki hesap acayip, inanın bunu ekonomistler de anlayamıyor!
Matematiği Türkçe’ye dökersek şuanda hükümet 2+2’den 5 çıkartmaya çalışıyor.
Matematiği zorlayıp 2+2’yi 5 yapmaya çalışırsan, matematik senden intikamını alırmış.
“Seçime çok yüksek büyüme, cari fazla ile gireceğiz, bu çerçevede de enflasyona bakmıyoruz” diyorlar.
“Yüksek bir büyüme ile seçime gidip, asgari ücreti haddinden fazla arttırıp, EYT’leri çözüp, 3600 göstergeyi çıkarıp, emekli ve çiftçinin kredi borçlarını affedip bolluk içinde seçime girip seçimi kazanırız” diye düşünüyorlar.
İnsanlar bu kadar fakirleşirken, ne kadar büyüdük diye bakarlar mı?
Bilemiyorum.
Diyelim ki baktı, kim kazanırsa enkazın altında kalacağı bir tablo yaşayacak ve faizi belki de bir anda tavan yaptıracak.
Seçim sırasında vatandaşa kaşıkla verilenler, kepçeyle toplanacak. Ama bu arada” yine seçilmiş oluruz” diye düşünüyorlar.
Tutar mı?
Bence bu kez tutmayacak.
Bütün ülkeyi kaybedip bir tek kişinin ayakta kalmasına bu kez “dur” deneneceğini düşünüyorum.
Biz bunu daha önce yaşamışız ve bu planın hasar tespitini ağır bedellerle ödemişiz.
Buna kim birilerini inandırmışsa, inanmışsa ülkesine çok büyük kötülük yapmıştır.
Ekonomistler ihracatın yükseliyor olmasını, almadığımız bilete çıkan büyük ikramiye olarak yorumluyor.
Dolayısıyla yazılan kitap ekonomi kitabı değil, lastiği patlayan ülkenin duvara toslaması olabilir.
FAİZ HARAMDIR!
“Allah belasını versin bu doların” desek Allah, doların belasını verir mi? Ya da düşer mi?
En büyük faizi uygulayan, işlerini faize bağımlı yapan ülkeler İslam ülkeleri…
Sistemin içinde faizin dışında var olmak mümkün değil.
Bu işi duaya bağlamak, dövizi durduramamayı din ile meşrulaştırmaktan başka bir şey değil.
Yaptığımız hatayı görmek yerine dini referanslarla kutsallaştırıyoruz.
Bir de diyorlar ki; “dünyada da enflasyon var”
Ama bizim gibisi yok!
NE OLACAK?
Yoksulluğu kemiklerimizde hissedeceğiz.
Asgari ücret 5 bin TL olsa ne olacak?
3600 ek gösterge çıksa ne olacak?
Kredi borçları silinse ne olacak?
Her şeye her gün zam geliyor, dolar 1. Vitesten 2. Vitese atmış daha hızlı artıyor,
ne alacaksın, ne yiyeceksin, ne giyineceksin?
Asgari ücret artmıyor, sadece sıfırlar artıyor.
500 TL kupürü de çıkacak 1000 TL kupürü de…
NE YAPMALI?
Muhalefet oturduğu yerden açıklama yapmaya son vermeli!
Sosyal medyadan değil, sokaktan seslenmeli, güven kazanmalı, seçime davet etmeli, ısrar etmeli, gündemi boş bırakmamalı, seçime gidilmedi, ACİL!...