Bu ülkede bence bir çoğumuz kötü bir çocukluk geçirdik.
Çok bağıranın haklı olduğu, parası olanın sözünün geçtiği, parası olanın itibar gördüğü, kalabalıkların peşinden gitme arızasının tavan yaptığı şu zamanlarda aklıma bir psikoloğun hastasına işin içinden çıkamadığında koyduğu ilk teşhisten başka bir şey gelmiyor.
Çocukluğumuza inmek...
Herhalde yetenekli değildik, resim yapamıyorduk, enstürman çalamıyorduk.
Kendimizi diğerlerinden farklı kılacak özelliklerimizin ön plana çıkması için ortamlar bulamıyorduk.
Kalabalıklardan ayrışmak yerine kalabalıklarda kaybolmayı yeğledik.
Öyle uygun gördüler.
Öyle istediler...
Özgüvenin ne demek olduğunu kimse biliyordu.
Bilseydi öğretirlerdi değil mi?
Madem birey olarak bir şey ifade etmiyorduk, farklılıklarımızı ortaya koyamıyorduk o zaman yaşasın çoğunluğun iktidarı, yaşasın zenginin zulmü, yaşasın çok bağıranın haklılığı...
O yüzden kefen giyip fanatikleştirilenimiz çok.
O yüzden farenin peynire koştuğu gibi kapanı görmeden peynire koşuyoruz.
O yüzden çoğunluğun haklılığı gibi bir duruma boyun eğiyoruz, kabulleniyoruz.
O yüzden yüzyıllardır traş sonrası kolonyası süren bu millete traş sonrası krem değil, traş kolonyası satılıyor.
Öyle alışmışız.
"Yargılama halkını, veri al, paraları cukkala" cıların esiri olmaktan başka şansın var mı?
Bilgimiz olmadığı için fikrimiz yok, fikrimiz olmadığı için de alışkanlıklarımızdan vazgeçmiyoruz.
Yani birileri senin-benim kimliksizliğini, bilgisizliğini, kültürsüzlüğünü, eğitimsizliğini paraya dönüştürüp seni tüm varlığınla satın alıyor.
Sen de uyuyorsun güzel kardeşim...
Geleceğine sahip çıkmıyorsun...
Kalabalığın içinde kaybolma ihtimalinin dışında başka bir ihtimal bırakmıyorsun.
Birey olma, şahsiyet kazanma, kimlik oluşturma, değer yargıları vs. umurunda değil.
"Sana-bana dokunmayan bin yaşasın" diyorsun.
Sen hissetmiyorsun sadece.
Uyuyorsun çünkü...
Oysa ki senin yedi ceddine dokunuyorlar.
***
Şimdi artık sosyal medya var.
Gerçek hayatta elde edemediğin bireyleşme çabasını sosyal medyada yakalamaya çalışıyorsun.
Cem Yılmaz'ın dediği gibi;
"Adamın adı: Muhittin Topalak
Nick name: Ekskalibur17
Hangisi kulağa hoş geliyor"
Milyonlarca Muhittin Topalak'la sosyal medyada bilgi paylaşımı yapıyorsun.
Her yer Muhittin Topalak...
Değerli birey olamama probleminin en güçlü tezahür ettiği alan da sosyal medya oldu kuşkusuz.
Yasalardan azadesin, istediğini söylüyorsun, yazıyorsun.
Gerçek hayatta kazanamadığın kimliğini arıyorsun.
Saygısızsın, kural tanımazsın.
Ve bunu çok havalı bir şey sanıyorsun.
***
Bir arkadaş ortamında sosyal medyanın ve teknolojinin hayatımıza etkilerini konuşurken arkadaşım Black Mirror (Siyah Ayna) dizisini muhakkak izlememi tavsiye etti.
İngiliz yapımı bir dizi.
Sosyal medyanın, teknolojinin karanlık tarafına odaklanıyor ve gelecekte bizi nelerin beklediği kehanetini ortaya koyuyor.
Bu İngiliz ve Amerikalılar böyle.
Savaşı çıkarıp silah satma kafaları hiç bir şekilde değişmiyor.
Bu mantıkla dizinin her bölümünü izledim.
Korkarım ki bizi gelecekte çok iyi günler beklemiyor.
Biz göremeyeceğiz belki göreceğiz...
Bu gidişle dünyada adalet kırıntısı kalmayacak ve güvenilir sokak bulup gezemeyeceğiz.
10 kişinin aynı masada oturup herkesin elindeki telefonla dertleştiği gibi yalnızlaşacağız.
Birbirimizin başına gelen kötü olayları daha fazla like almak için sosyal medyada paylaşma yarışına gireceğiz.
İnsanlığımızı unutacağız...
Farkında olmak önemlidir.
Farkında olduğumun bilinmesini istedim.
Siz de isteyin...