AKP iktidarının özellikle son döneminde siyasetin girmediği neredeyse hiç bir kurum ve kuruluş kalmadı. Bırakın devlet kurumlarını artık okullar ve öğrenciler üzerinden dahi siyaset yapılır hale geldi. Devletin tüm gücünü iktidarı lehine kullanmakta hiç bir behis görmeyen AKP, 'ya taraf olacaksın, ya da bertaraf' zihniyetiyle toplum üzerindeki baskısını her geçen gün arttırmaya devam ediyor.
Bu duruma geçmişten bugüne binlerce örnek verilebilir. Bugün Türkiye, Sözcü Gazetesi'nden İsmail Akduman imzalı haberle bahsettiğimiz iktidar baskısının ne boyuta eriştiğini görmüş oldu.
MUSTAFA DİZDAR AKŞENER'E ÇİÇEK VERDİ, BAŞINA GELMEYEN KALMADI
“Giresun Piraziz Meslek Lisesi muhasebe öğretmeni Mustafa Dizdar, geçen 20 Temmuz’da, Bulancak ilçesini ziyaret edip halka seslenen İYİ Parti Lideri Meral Akşener’e çiçek verdi. Sen misin veren! İl milli eğitim müdürlüğü, öğretmen hakkında “siyasi faaliyetten” soruşturma açtı. 21 yıllık öğretmen Dizdar, cezalara itiraz etti”
Hatırlarsanız, sosyal medya hesaplarından AKP'ye methiyeler dizen, hilafet çağrısı yapan, Ulu Önder Atatürk'e hakaret eden, muhalefete yönelik eleştirilerde bulunan, deyimi yerindeyse siyasetin alasını yapan öğretmenleri gündeme taşımıştık. Ne oldu o öğretmenlere dersiniz? Hiç bir şey olmadı. Siyasi paylaşımları halen sosyal medya hesaplarında duruyor. Yine hatırlarsanız lise öğrencileri başlarında öğretmen olmadan kandırılarak AKP'nin mitingine götürülmüştü. Yine hatırlarsanız, bir öğretmen İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nu hedef alan cümleler kurmuştu. Siyaset eğitim kurumlarına işte böyle sirayet ettirildi.
'Ya taraf, ya bertaraf' zihniyetinin baskısını yine Trabzon'da esnaf odası temsilcileri ve mahalle muhtarları üzerinde gördük.
CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel'in Trabzon'da Süleyman Soylu'ya yönelttiği sorulara alınganlık gösteren bazı esnaf temsilcileri ve mahalle muhtarları toplarak basın açıklaması yaptılar. 'Süleyman Soylu kırmızıçizgimizdir' dediler.
Fotoğraflara baktık, birde açıklamaya atılan imzalara...
İmzası olan isimlerin bir çoğu fotoğrafta yoktu.
Aradık sorduk, isminiz neden var siz neden yoktunuz diye...
Şöyle dediler; "Bizi Fırıncılar Odası Başkanı Davut İlik aradı, 'teröre karşı destek için açıklama yapacağız, isminizi yazabilir miyiz, siyaset hiç bir şekilde olmayacak' dediler. Biz de ismimizin yazılmasına izin verdik. Sonradan baktık ki açıklamada siyaset yapılmış. Bizi taraf haline getirmişler"
Aralarında elbette gönül rızasıyla giden esnaf odası başkanı ya da muhtar vardır.
Fakat o esnaf odasının üyeleri başkana "Sen kimi temsil ediyorsun?, Neden üyeleri karşı karşıya getirebilecek bir açıklamanın içinde oluyorsun. Hepimiz senin gibi mi düşünüyoruz?" diye sormaz mı?
O muhtara vatandaş, "Seni biz seçtik, ben senin adaletine bu saatten sonra nasıl güveneceğim" diye sormaz mı?
Nitekim muhtarların ve esnaf odalarının Süleyman Soylu hassasiyetlerinin arkasındaki organizasyonu bugün CHP Trabzon Milletvekili Ahmet Kaya deşifre etti. Talimat Soylu'nun danışmanı Ali Faik Hacıoğlu'ndan geldiğini söyledi.
Eğer iddia doğruysa bugün Süleyman Soylu'yu kırmızıçizgi olarak gören esnaf odası temsilcileri ve o muhtarlar, yarın iktidar değiştiğinde kırmızıçizgi olarak kimi görecekler? Yeni iktidar sahiplerini mi?
Trabzon'un esnaf odası temsilcisinin ya da muhtarının 'kırmızıçizgisi' bir kişinin olması Trabzon'un kalitesini de tartışmaya açmaz mı?
Bizim gördüğümüz, okuduğumuz, bildiğimiz, hissettiğimiz şudur; Kırmızıçizgi vatandır, bayraktır, bu ülkeyi kuran, tertemiz bir ülke bırakan Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarıdır.
Güçlünün yanında olma zafiyeti, beklenti, korku ya da ideolojik hangi sebeple olursa olsun meslek guruplarını, eğitim kurumlarını ya da adaletinden şüphe edilmemesi gereken kutsal görev olan muhtarlığı ,A parti ya da B parti yandaşı olarak siyasete bulaştırmak toplum yapısının altına dinamit koymaz mı?
Bu dinamitin nerede, nasıl patlayacağı ve kimlere zarar vereceği düşünülmez mi?
Meslek kuruluşlarının onlarca sorunu varken, esnafın durumu ortadayken çıkıp herhangi bir açıklama yapmaktan kaçınan oda başkanlarının amaçlarının kendi gemilerini yüzdürmek olduğunu düşünmek istemiyoruz.
Keza mahallelerin yüzlerce sorunu varken, siyasete alet edilen muhtarların da kendi çıkar ve menfaatleri doğrultusunda hareket ettiklerine inanmak istemiyoruz.
'Kırmızıçizgi' deyince kişilerin değil, değerlerinin akla geldiği insan kalitesine özlem duyuyoruz.
Bu siyasi kutuplaştırma çabalarının çok ağır bedelleri oluyor.
Umarız bu ülkenin çocuklarının, gençlerinin bu bedelleri bir daha ödemek zorunda kalmayacağı bir düzen inşa edilir.