Çok yazık… Sadece futbolda değil, nerede, ne zaman ve nasıl olursa olsun şiddeti tasvip etmek mümkün değil elbette.
Maurice Duverger’in dediği gibi “Hukukun kuvvetinin azaldığı yerde, kuvvetlinin hukuku başlıyor”…
Kuvvetlinin hukukunun başladığı noktadan itibaren ise şiddetin her türlüsü ortaya çıkıyor. *** Ortada 7’den 70’e futbola gönül vermiş bir Anadolu takımı var.
Varoluş felsefesi haksızlığa ve güçlünün hukukuna kafa tutmak olan, “Bizans” diye tanımladıkları İstanbul’un beylerine emeğin gücünü göstermek olan bir takım.
Trabzonlu için söz konusu Trabzonspor’sa gerisi teferruattır. Doğruluğu, yanlışlığı tartışılır. Ama bu böyledir.
Hele de sömürülmüşse, haksızlığa uğramışsa, elinden oyuncağı alınan bir çocuk misali duygusallığa bürünmüşse Trabzonlunun yapamayacağı hiçbir şey yoktur.
Bugün Avni-Aker’e gerilen o tel örgülerin aslında Türk futbolunun başına Demir-örenlerin zihinlerindeki tel örgüler olduğuna inanıyoruz.
Trabzon’un inadını bilmeyen bu Demir-örenler, değil Avni Aker’e tüm Trabzon’a tel-örseler kurtulamayacaklarından habersizler.
*** Bugün yaşananlar 96’dan başlayan, 2004’te taçlanan ve 2011’de bardaktaki son damla olan hukuksuzluk sürecinin sonuçlarıdır.
Bu hukuksuzluğa yol açanlar, göz yumanlar bu yaşananların ve yaşanacakların müsebbibidir.
İskambil kağıtlarını yerinden oynatanlar, şeklini, dengesini bozanlar, bugün kulenin neden yıkıldığını sorgulamak gibi bir aymazlık içindeler:
Hepimizin bildiği Trabzonluyu çok güzel anlatan bir cümle vardır ya onun gibi; “Vuriysın vuriysın sonra da ağlama diysın”
1461 maçında yaşananlar, haksızlığa-hukuksuzluğa karşı bir isyandır.
Trabzon’u her bulduğu fırsatta aşağılayanlar, şiddetin merkezi ilan edenler şunu çok iyi bilmelidir; bu memlekette, bu topraklarda hiçbir haksızlık cevapsız kalmaz.
Dağa çıkanları haklı gören bir siyasi iktidarın olduğu bir ülkede kupası, sevinci, mutluluğu, haklılığı çalınan, yalnızlaştırılan, çirkinleştirilen Trabzon’un sahaya su şişesi atması neredeyse vatan hainliği olarak ilan edilecek…
Şiddete elbette karşıyız. Ama en büyük şiddet hak gaspıdır.
Bugün mal bulmuş mağribi gibi “6222 sayılı kanun uygulansın” diyen Fenerbahçe’nin önce kendi camiasını, kendi taraftarlarını sorgulaması gerekir.
*** 1461 maçı başlar başlamaz kin ve nefretini Göksu’nun elini sıkmayan, her fırsatta oyunu çirkinleştiren, tekmelerle oyuncuları sinirlendiren, hakemle oynayan, taraftarı tahrik eden Fenerbahçeli futbolcuların, hoşgörü bekliyor olması ne kadar anlamsız.
Koskoca Fenerbahçe’nin(!) milyon dolarlık topçularının pilot takımın genç çocuklarını tekmelemesi, taraftarın ve hakemin önüne atması ve kazanmak için her yolu mubah gören bu anlayışın hala bu ülkede prim yapması ne kadar anlamlı değil mi?
*** Yıllardır vardır da artık iş tamamen çığırından çıktı:
Trabzon, Fenerbahçe zihniyeti ve İstanbul medyası sayesinde adeta linç edilmeye çalışılıyor.
Sadece futbolda değil. Cinayet varsa İstanbul basını bir başka görür haberi, TAYAD eylemlerinde, Papaz cinayetinde, Dink cinayetinde, her olayda bunu görmüşüzdür.
Başka yerde bir olumsuzluk var ise haber o olumsuzluk üzerine kurulur İstanbul medyası tarafından. Ama Trabzon’da ise haber Trabzon üzerine kurulur.
Bu çifte standardın sebebi de kendi içlerinde yaşadıkları Trabzon’u hazmedememe sendromundan kaynaklanır.
Peki neden herkes susuyor?
Bu kentin valisi, belediye başkanı, kanaat önderleri neden susuyor?
2 su şişesi ile kıyameti koparanlara, polis arabalarını nasıl devirdiklerini, sahaya nasıl girdiklerini, kendi oyuncularını nasıl dövdüklerini statlarında kaç kişinin öldürüldüğünü, kaç çocuğun yabancı maddeler sebebiyle sakat kaldığını neden hatırlatmıyor kimse?