Sandıkları yakacak kadar gücünüz yoksa boykotun da bir anlamı yoktur....
Lenin
Dünyanın en tehlikeli hali, cehaletin örgütlü eyleme geçme halidir...
Goethe
Biz yenilirsek kalkar yeniden deneriz, diktatörler yenilirse bu onların sonu olur...
Fidel Castro
İlk kez umutluydum, ilk kez
inanmıştım. Ve ilk kez oy verdiğim düşünce/taraf kazanacaktı diye baharı giydirmiştim umutlarıma. Ama olmadı, olamadı işte...
Çok üzgünüm, paramparçayım, kırgınım, kızgınım...
Pes etmedim ama, hiç de etmeyeceğim. Hep diri tutacağım umudumu.
Yine konuşacağım.
Yine yazacağım.
Yine söveceğim.
Yine yargılanacağım.
Ve yine yenilmeyeceğim hiçbir güce...
Tayyip Erdoğan’a oy verenler ile söz düellosuna girmek gibi bir niyetim yok ama bugün. Zira karşı karşıya olduğumuz sorun örgütlü bir cehalet ve ben şu an devam etmekte olan tartışmaların hiçbirinin entelektüel bir derinliğinin olduğunu düşünmüyorum. Ayrıca taraftarlarının kendisine “götünün kılıyız” dediği bir güruh ile nasıl bir diyalog kuracağımı da bilmiyorum doğrusu. Ama onların dilini öğrenip, onlarla konuşup, onlara anlatmaktan başka bir çaremizin olmadığını da biliyorum...
Açıkçası 100 yıllık Cumhuriyet tarihinde ilk kez karşılaşmaktayız böyle bir olgu ile. Ama seçim zaferlerinin (çaldıkları hariç) hepsini hak ettiklerini de düşünmüyor değilim doğrusu. Özellikle son 7 yıldır 4 kere oy kullanmağa gittiğim 3 binanın giriş çıkışında geçirdiğim kısacık süre içerisinde sedyede/tekerlekli sandalyede oy kullanmak için götürülen yaşlı/hasta insanları ve onlara eşlik eden türbanlı bacıları şalvarlı abileri görüyorum hep.
Sonra soruyorum bizim aydın ilerici modern demokratlara. Yok sevgilim depresyondaydı da, yok yurtdışı seyahatine gitmiştik de oy kullanamadık işte. Ya da daha absürt daha salakça başka bir sürü bahane. Bir de, yok birinci sıra adayının gözleri mavi değildi de, yok ikinci sıra adayının saç stilini beğenmedim de ukalalıkları. Bitmedi. O niye oraya oy veriyor, ben onun oy verdiği yere oy vermem falan filan, bir sürü geri zekalı salakça gerekçe işte...
İki şeyi başarabilirsek ancak o zaman umutlarımızı başka baharlara taşıyabileceğiz..:
Birincisi kendi beynimizin, kendi düşüncelerimizin oyunu kullanacağız. Neye, nereye oy vereceğini başkalarının oyuna göre belirlemek bir kimlik hastalığıdır çünkü. Hastaysak doktora gidip tedavi olacağız...
İkincisi de ısrarla gidip oy vereceğiz. Bana ne, ben mi kurtaracağım demeyeceğiz. Evet biz kurtaracağız. Bazı platformlarda sandıkları boykot edelim diyen, hala gençliğindeki gibi tek başına dünyayı değiştirebileceğine inanan yürekli delikanlıları görüyorum ilk turdan sonra. Ama hayır..! Tek başına dünyayı değiştiremeyeceğimizi çok büyük bedeller ödeyerek öğrendik. O zaman hep birlikte yeniden başlayacağız. Sandıkları yakamıyorsak ki yakamıyoruz; o zaman analarımızı da alıp sandıklara gidip oylarımızı kullanacağız. Çünkü ne kadar çok oy kullanırsak bahar o kadar çok yakın olabilecek ancak...
Ayrıca şunu da unutmayalım ki, Mustafa Kemal halkı aşağılayarak kazanmadı. Hiç tanımadığımız, cenazemize bile gelmeyecek insanlar için tabutumuzu taşıyacak, üstümüze toprak atacak dostlarımızı da aşağılayıp kırmayalım. Yalnız dostlarımız da şunu bilsinler ki; sosyolojik tespitlerde bulunmak, o tespitleri analiz etmek, yani gerçeği söylemek de hakaret ya da aşağılamak değildir...
Lütfen aklınızı başınıza toplayın yani...
Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket, bizim...
Çocuklarınızın...
Torunlarınızın...