Savaşı zenginler çıkarır, yoksullar ölür…
Jean Paul Sartre
“Eğer vatan savunması için şart değilse her savaş bir cinayettir” demişti tarihin en büyük komutanı. Savaştan bildiklerim sadece bukadardır. Ben eski kafalıyım savaş bilmem, şiir severim. Ama ezbere şiir de bilmem. Yarım yamalak bildiğim bir sonbahar şiirinden şu dizeleri anımsıyorum..:
İçimde zaptedilmez bir kırma isteği
Dizginlerini koparan bir at sanki bu
Soluk soluğa kalıyorum her sonbahar
Ve sevgilim ne zaman hoşgörülü olsa
Bir yolculuk düşüyor aklıma, gidiyorum
Bütün gençliğim böylece geçip gitti işte
Ama hala bir şeyler var vazgeçemediğim...
İnsanlar genellikle aşkın ilkbaharda geleceğine inanırlar. Bahara girerken doğa gibi yenilerler umutlarını hep bu yanılgıları yüzünden. Oysa gelmek için bir zamana ihtiyacı yoktur aşkın. Kanser gibi gelir hiç kimseye sormadan, takvim yapraklarına bakmadan. Ve genellikle de içinden sağ çıkmak mümkün olmaz hiçbir zaman. Çünkü aşkın yarısı yar yarısı da yaradır...
Gerçek olan bir şey var ki, ne zaman gelip ne zaman yaşanırsa yaşansın en güzel sonbaharda anlatılır aşk. İster ilkbaharda ister hazanda, ister yazın sıcağında ister kışın ateşinde gelip yaşansın, şiirleri hep sonbaharda yazılır...
Ama ne yazık ki hayatlarında şiir olmayan insanlar çoğunluktadır yeryüzünde. Ve dünyayı da onlar yönetirler her dönemde. Çünkü onların yaraları yoktur, yaraladıkları vardır. Ömürlerine ne ilkbahar gelmiştir ne kış ne de yaz. Mevsimi olmayanın şiir yazacak bir sonbaharı da gelmez hiçbir zaman...
Yukarıda bir bölümünü kullandığımız BELKİ YİNE GELİRİM şiirini, yani biraz iddialı biraz da ukalaca olacak ama olsun, değer; en güzel sonbahar şiirini şöyle bitirir Ahmet Telli
Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir
Bir gök gürlese bari diyorum bir sağnak patlasa
Bitse bu kirli ve yapışkan sessizlik, hiç gitmesem
Oysa ne kadar sakin sokaklar, bu kent ve bütün yeryüzü
İpince bir su gibi sızıyorum gecenin tenha göğüne
Sessizce çekip gidiyorum şimdi, sessiz ve kimliksiz
Belki yine gelirim, sesime ses veren olursa bir gün...
Savaşların olmadığı, barışın ve huzurun egemen olduğu, dört mevsimlik aşkların yaşanacağı dört dörtlük bir dünya özlemiyle...