O mevsimde uygun olan görüşleri tutardı.
Barış olduğunda barıştan yanaydı, savaş olduğunda savaşa giderdi.
Ve bu, tamamen konformist ‘normal’ insan, resmini şöyle tamamlar :
Özgür müydü? Mutlu muydu? Çok saçma bu soru.
İşitirdik elbette, yanlış bir şey olsaydı…
W. H. Audetn
Birinci Dünya Savaşı yıllarında yazdığı uzuuun bir makalesinin adını SAVAŞ VE ÖLÜM ÜZERİNE DÜŞÜNCELER diye koyar Sigmund Freud. Ömründe insan ruhunu araştırmaktan başka hiçbir şey yapmayan tarihin en büyük filozofu bakın bu makalesinde normal ölümü ve sonuçlarını açıkladıktan sonra nasıl sıkışır..:
“Savaşın, ölümün bu geleneksel ele alınış biçimini silip süpürdüğü apaçıktır. Ölüm artık yadsınamaz; ona inanmaya zorlanırız. İnsanlar gerçekten ölür ve artık teker teker değil çok sayıda, sıklıkla tek bir günde on binlercesi ölür. Ve ölüm artık rastlantısal bir ölüm değildir. Doğrusu bir merminin şu adamı mı yoksa diğerini mi vuracağı hala bir rastlantı sorunudur ama ikinci bir mermi pekala kurtulanı vurabilir ve ölümlerin yığılımı rastlantı izlenimini sona erdirir. Aslında yaşam yeniden ilginç hale gelmiş tüm içeriğini yeniden kapsamıştır.
Burada iki grup arasında ayırım yapılması gerekir : Yaşamlarını çarpışmalarda bizzat riske edenler ile evde kalıp sevdiklerinden birinin yaralar, hastalık ya da enfeksiyonla yitmesini bekleyenler. Hiç kuşkusuz çarpışanların ruhsal değişikliklerini incelemek çok ilginç olurdu ama bu konuda çok az şey biliyorum. Kendimizi bizim de içinde bulunduğumuz ikinci grupla sınırlamamız gerekiyor.”
Şimdi düşünüyorum da BU KONUDA ÇOK AZ ŞEY BİLİYORUM ve KENDİMİZİ BİLDİKLERİMİZLE SINIRLAMAMIZ GEREKİR diyen Freud mu haklı yoksa benim ülkemde her şeyin en doğrusunu bilen eğitimsiz büyük çoğunluk mu..!
Bak Freud amca, benim ülkemde önümüzdeki aylarda tekrar seçim olacak. Şimdiden söylüyorum; her seçim öncesi olduğu gibi yine bir sınır ötesi askeri harekat gündeme gelebilir. Ve dünya liderinin zorla evde tuttuğu yüzde elli yeniden savaş ve vatanseverlik naraları atabilir. Dünya lideri bir bıraksa bütün Ortadoğu’yu Türkiye topraklarına da katabilirler. Hatta Süleyman Şah Türbesi’ni bile yerine taşıyabilirler. Neyse biz bunları bırakalım da gel biraz milliyetçiliğimize bakalım…
Gerçekten nedir milliyetçilik.? Nasıl yapılır..? Niye yapılır? Nerede yapılması uygundur, nerede yapılmaz…
Türk Dil Kurumu sözlüğünde şöyle tanımlanır milliyetçilik : Maddi ve manevi açılardan millet ve ülkesinin çıkarlarını her şeyin üstünde tutma anlayışı; ulusçuluk, ulusalcılık, milliyetseverlik, milliyetperverlik, nasyonalizm…
Peki nasıl yapılır milliyetçilik, nasıl gösterilir..?
Mesela bizim ülkemizde sadece askeri harekatlarda milliyetçi olunur. Özellikle de çürük raporlu bedelli oğlanlar ve onların anne babaları fanatik milliyetçi olurlar savaş zamanlarımda. Çünkü Fabrikalarımız satılırken, çiftçimiz ezilirken, ormanlarımız talan edilirken, ülkemizin toprakları yabancılara satılırken, halk vergi ve zamların altında ezilirken milliyetçi olmak para etmez…
Bazen son sözü okuyucuya bırakmak güzeldir…
Savaşsız sömürüsüz ve seçimsiz bir dünyada güvenle sevgiyle ve mutlulukla sımsıkı sarılabilmek dileğiyle…