Gerçeğin düşmanı yalanlar değil, inançlardır...
Friedrich Nietzsche
1993 yılının başlarıydı. Başları değil hatta, tam başıydı. Uğur Mumcu “Anayasa’yı bir defa delmekten bir şey olmaz” diyen Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ı arar ve randevu ister. “Anayasa’yı bir defa delmekten bir şey olmazı konuşmayacağız, konuşmamız gereken çok daha önemli bir konu var” der ve randevuyu koparır. Turgut Özal, konunun önemini anlar ki yanına en güvendiği insan Adnan Kahveci ve Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlisi de çağırır. 10 Ocak 1993’te bir Pazar günü bu dört kişi bir şeyler konuşurlar. Neler konuştuklarını bilmiyoruz ve hiçbir zaman da öğrenemeyeceğiz. Çünkü bu dört kişi ondan sonra bir daha hiç konuşamazlar...
14 gün sonra yine bir Pazar günü 24 Ocak 1993’te Uğur Mumcu arabasına yerleştirilen bir bomba ile havaya uçurulur. Ondan 12 gün sonra bir Cuma günü 5 Şubat 1993’te Adnan Kahveci şüpheli bir trafik kazasında ölür. 12 gün sonra bir Çarşamba günü 17 Şubat 1993’te Eşref Bitlis şüpheli bir uçak kazasında ölür. 2 ay sonra da bir Cumartesi günü 17 Nisan 1993’te Turgut Özal aniden şüpheli bir biçimde ölür. Ya da üçü de Uğur Mumcu gibi öldürülür...
Biz sadece cenazelerine katıldık. Bir de cenazelerine katılan kalabalıkları saydık ve hangisi daha çok diye yarıştırdık. Aklımızın aydınlığına sorular sormadık hiçbir zaman. Gerçekten bu ölümlerin hepsi bir tesadüf olabilir miydi? Uğur Mumcu ne söylemişti Cumhurbaşkanı’na? Ve bu dört kişinin ne konuştuğunu bilen beşinci altıncı yedinci kişiler var mıydı, varsa kimlerdi ..?
Aslında biz bu soruların yanıtlarını hiçbir zaman merak etmedik biliyor musunuz. Üçünü takdiriilahi kabul ettik birinde de sadece slogan attık “Türkiye laiktir laik kalacak” diye. 30 yıl böyle geçti, bunlar gibi bir sürü cinayetle. Biz o bir sürü cinayeti cinayet mahallinde bırakıp bugünlere gelelim şimdi..:
Geçen hafta “Dava Arkadaşı” (davaları da neyse) sıfatını en çok kullanan insalar birbirlerine düştüler. Ülkü Ocakarı genel başkanlığı yapmış birisi 38 yaşında yaşamının orta yerinde Ankara’nın tam orta yerinde her yaşına bir kurşun atılarak yaşamdan koparıldı. Bir de utanmadan amaçları öldürmek değildi, korkutmaktı diyorlar. Korkutmak için 38 kurşun atmışlar yani..!
Katil o kadar net, o kadar açıktan belliydi ki aslında. Ama onlar “kalpleri var anlamazlar, gözleri var görmezler, kulakları var işitmezler”i oynuyorlar. Bir de “dilleri var konuşmazlar”ı ekleyelim oyunlarına.
Ona en çok dava arkadaşım diyen adam grup toplantısında 1 saat 10 dakika konuşuyor. Vatan millet Sakarya beka meka zırvalayıp duruyor, bir kere bile Sinan Ateş demiyor. Ezan susmaz bayrak inmez diyor, neredeyse “bu cinayeti biz işlemedik Altılı Masa İşledi” diyecekti ki süresi yetmedi...
Yani şekilde görüldüğü gibi; bizim asıl sorunumuz buralarda değil, çok başka bir yerdedir sevgili arkadaşlar..:
Biz düşünmeyi sevmiyoruz, inanmayı seviyoruz. İnandıklarımızın da kendi düşüncelerimizin sonucunda bulduğumuz şeyler olmaması sırf bu yüzdendir. Başkaları zamanında inanmış, bizden sonrakiler de inansın demişler. Biz de hiç sorgulamadan inanıp sonraki kuşakların da geleceğini karartıyoruz.
Hikaye 61 asır önce başlıyor. İnsanlar, bir acemi kaptanın gemisini doldurduktan sonra yolunu şaşırıp dağları dolaştığına inanmış, biz hala ona inanıyoruz. Adam bir çift dinazor almayı unutmuş o gemiye ve dinazorların nesli tükenmiş! Diğer her türden bir çift almış ve Ağrı Dağı’nın tepesine kadar çıkmış gemisiyle. Sonra o gemiden binlerce peygamber inmiş. 4 tanesi de okuma yazma bilmeden kitap yazarak inmiş üstelik...
İyi ki sonuncusu benden sonra kimse gelmeyecek demişti. Yoksa halimiz perişandı. Baksanıza 16 yıldır yere inmeyen yerli uçağı var adamın göklerde. Her 5 yılda bir Karadeniz’i doğal gaz denizi yapıyor adam. Köprüden atlayan intihar rolü oyuncularını havada yakalıyor 5 yılda bir...
Sahi lan..! Gelin şu seçimleri yılda bir yapalım. Her yıl biraz daha erken emekli olalım, her yıl asgari ücret TÜİK enflasyonunun iki katı kadar artsın, her yıl doğal gaz bulalım, her yıl petrol bulalım, her yıl altın bulalım. 5 yılda bir bulunca yetmiyor. Dünya bizi az kıskanıyor. Daha çok kıskansınlar. Hasetlerinden çatlasınlar...
Bir de her yıl bir intiharcının köprüden atlamasına engel olalım. Yetmez mi..?