Kuyunun dibindeki kurbağa gökyüzünü kuyunun ağzı kadar zanneder...
Çin Atasözü
Türkiye’de iki tür sanatçı vardır. Bir, Türkan Şoray tarzı; iki, Hülya Avşar tarzı. Aralarındaki fark sadece bir soruluktur. Hani bir soru vardır ya, ünlülere çok sorulur. Onu Türkan Şoray’a soramazsınız ama, soramazsınız da değil aslında sormazsınız yani. Gelin biz de Hülya Avşar’a soralım o zaman..:
-- Ünlü olmak günlük normal yaşantınızı etkiliyor mu..? Yani magazin basını rahatsız ediyor mu sizi..?
-- Biz de insanız, normal insan gibi yemek yememize izin vermiyorlar…
diye başlar, tutabilene aşk olsun. Aslında hepsinin dediklerinin ve diyeceklerinin öz Türkçedeki karşılığı tam olarak şudur..:
Gazetelerin hakkımda ne yazdığı umurumda bile değil, yeter ki adımı doğru yazsınlar.
Yani adımı yazsınlar da adımın yanına ne yazarsa yazsınlar. Çünkü onlar da biliyor yurdum insanının sanat konuşmadığını, konuşsa da kendisinin sanatçı olmadığını…
Bir düşünün Allah aşkına. 56 yıldır bu ülkenin gündeminde bir İbrahim Tatlıses vardır. Dünyada eşi olmayan bir ses, benzeri olmayan bir gırtlak ama gerisi boş. Bir kere sanatıyla gündeme gelmiş midir o adam..? Hep kıroluğunu görmemişliğini konuşmuş yurdum insanı. Zaten hepsinde aynı şeyleri konuşmuştur yurdum insanı. Kiminin kıroluğunu kiminin görmemişliğini kiminin yalakalığını kiminin orospuluğunu…
Yani içinde bulunduğumuz durum seçimle meçimle düzelecek hal değildir. Boş hayaller kurmayın hiç, Don Kişotluk yapmanın da bir alemi yok. Peki nasıl düzelecek o zaman diye sorarsanız çok basit ama o da bizde yok işte. Sadece okumak okumak okumak…
Ama gelin görün ki “Okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor. Ben daha çok cahil ve okumamış tahsilsiz kesimin ferasetine güveniyorum bu ülkede. Yani ülkeyi ayakta tutacak olanlar, okumamış, hatta ilkokul bile okumamış, üniversite okumamış cahil halktır.” diyen bir kıronun profesör olduğu bir ülkenin insanlarıyız. Ama buraya nereden geldiğimizi de hatırlatalım isterseniz…
“Evladım anasız büyür ama vatansız büyüyemez” diyerek bebeğini beşikte bırakıp cepheye koşan Nene Hatun’un bu sözünü “annemi bensiz toprağa verebilirler ama yaralıları bensiz enkazdan çıkaramazlar” diye değiştirip, deprem kurtarma çalışmalarına ara vermemek için annesinin cenazesine gitmeyen insanların ülkesinden gelmişiz. Sonradan o insanlara vatan haini terörist demişiz ama onu karıştırmayalım…
Aslında her şeyi görüyoruz, her şeyi biliyoruz, herkesten de iyi biliyoruz. Ama anlamıyoruz işte. Çünkü okumuyoruz…
Sanatçı, halkının kuyudan çıkmasına yardım eden kişidir. Bizde öyle değildir ama. Çünkü bizde sanatçı geçinenlerin çoğu o kuyunun dibindedir zaten. Kuyuya düşmemişlerin çoğu da ya içeride ya da sürgündedir…
Araya bir şey sıkıştırmama izin verin lütfen. Baştan son maça kadar lider götürdüğü turnuvanın son maçında turnuvada sıfır çeken bir takımdan 3 gol yiyip rezil olmak sadece bizim gibi ülkelere has bir durumdur. Her konuda bunun gibi akıl dışı örneklerle doludur ülkemizin hafızası…
Ondan sonra da Nasuh Mahruki niye tutuklandı diye feryat ediyoruz. Kim tutuklanacaktı..? Tecavüzcüler mi, uyuşturucu kaçakçıları mı, hırsızlar mı, dolandırıcılar mı, yalakalar mı, yavşaklar mı, Sedat Peker mi, Alaattin Çakıcı mı, vs vs mi..? Onlar başkan vekil bakan makan bakmayan oluyorlar. Hiçbir şey olamayanın da çakarlı arabası oluyor…
Sonra “Atatürk’ün askerleriyiz” diyen teğmenler ordudan ihraç edilmek isteniyor? Niye..? Ordunun disiplinini bozmuşlar diye. Atatürk ordunun disiplinin bozuyor yani yattığı yerden. Onlar kimin askeri olduklarını söylediler. Niye zorunuza gitti? Siz de söyleyin kimin askeri olduğunuzu, bizim zorumuza gitmez biliyoruz zaten…
Sahi, Türk askerinin kılıcından kim rahatsız olur sizce.. ? Ya da kim korkar o kılıçtan..?
Bazen uzatmayıp, sonucu okuyucuya bırakmak daha doğrudur…