Dünyayı en çok etkileyen filozoflardan biri olan Friedrich Nietzsche iki filozoftan çok etkilenmiştir. Bunlardan birisi kendisinin doğumundan 12 yıl önce ölmüş olan vatandaşı Goethe’dir. Diğeri de kendisinden 150 yıl önce yaşamış olan, ikisini de çok etkileyen Fransız Devrimi’nin baş mimarı komşuları Voltaire.
Vatandaşı Goethe’nin komşuları Voltaire kadar olamadığını Şiir Sanatında Devrim başlıklı makalesinde şu şekilde açıklamak zorunda kalır Nietzsche. Zorunda kalır diyorum, çünkü asıl amacı iki filozofu kıyaslamak değildir, anlatmak istediği bir şeyi açıklarken kullandığı yöntem sadece. Şöyle..:
“Voltaire, en büyük trajik fırtınalardan da geçmiş çok yönlü ruhunu Yunan ölçütüyle dizginleyen son büyük drama yazarıydı. Henüz hiçbir Alman’ın yapamadığını yapmıştı. Çünkü Fransız doğası Yunan doğasına Alman doğasının yakın olduğundan daha yakındır. Aynı zamanda düzyazı-konuşmanın işlenişinde Yunan kulağına, Yunan sanatçı vicdanlılığına, Yunan sadeliğine ve zerafetine sahip son büyük yazardı.”
Şimdi bunu niye anlatıyorsun bize diyeceksiniz. Anlatacağım.
Herkes Türktür ya, gelin şimdi Friedrich’in nüfus cüzdanını yeniden düzenleyelim. Adı yerine Ferit yazalım. Soyadı yerine Nesin, nüfusa kayıtlı olduğu yer bölümüne de Trabzon yazalım ve Hamsiköy’e yerleştirelim onu. Vatandaşı Goethe de zaten Gökhan olarak yatıyor Zincirlikuyu mezarlığında otomatikmen. Voltaire komşularıydı ya, onu da Volteryan olarak Ermenistan’da bir mezarlığa gömmüş olalım yüzyıl önce...
Şimdi Ferit bütün dünyanın yüzyıllarca okuyacağı bir makale yazsın Trabzon’da. Zor ama biz hayal kurmağa devam edelim, düşlerin sınırı yoktur nasıl olsa. Yani Ferit yazacak ki “bizim Türk oğlu Türk Gökhan Ermeni Volteryan’ın eline su dökemezdi. Çünkü Ermenistan Antik Yunan kültürüne bizden daha yakındı.” Hemen Ferit’i vatan haini ilan edip ilk Cuma namazından önce İskender Paşa Cami’sinin önündeki çınar ağıcından asar mıydık ibreti alem için? Kesinlikle asardık. Hatta asmakla yetinmeyip cesedini kurşunlarken birbirimizi vururduk...
Bunları yazmak için bir şey bilmeye ya da komplo teorileri üretmeye ihtiyaç yok. Çok net ortada her şey. Çünkü tarih boyunca hep böyle gelmişiz biz. Kendimizi hiç eleştirmeden, kendimize hiç soru sormadan. Sorduğumuz tek soru “sen benim kim olduğumu biliyor musun” sorusudur. Keşke bu soruyu kendimize sorabilseymişiz diyeceğim de, “ne mutlu Türküm diyene , bir Türk dünyaya bedeldir” demekten fırsat bulamıyorum ki. Oysa bilinmelidir ki, Antik Yunan’da felsefe “ben kimim?” sorusuyla başlamıştır...
Fazla dağıtmadan toparlayıp bitirelim. İnsanlığın en büyük sorunu yoksulluk ve cehalet değildir. Adaletsizlik ve anlamsızlıktır. Bizim gibi toplumlarda buna haddini bilmemek de denilebilir...
Yok dünyanin en iyi ekonomisi bizdeymiş de, yok en ileri demokrasi bizim demokrasimizmiş de, yok bütün dünya bizi kıskanıyormuş da, yok uçuyormuşuz da, yok konamıyormuşuz da, yok yok yok...
Gene başlığı yarım bırakmışım lan..! Gelin birlikte tamamlayalım..:
Olmuyor Olmayacak Değil, Zaten Olmamış...
...0...
İki cümle de yeni yıl için. Noel kutlamaları ile Kutlu Doğum Haftası kutlamaları aynı coğrayanın kültürünün ürünüdür. Yeni yıl kutlamaları başka bir şeydir. Çam ağacı yeni yıl figürü değil noel figürüdür...
Yeni yılınız kutlu olsun...