Ne kadar azsan, yaşamını ne kadar az görkemli kurmuşsan, o kadar çok şeyin var demektir ve görkemsiz yaşamın o denli büyüktür. Ekonomi, senin yaşamından ve insanlığından aldığı şeylerin yerine sana para ve zenginlik verir...
Karl Marx
Mutlu insanlar herşeyin en iyisine sahip olanlar değil, sahip olduklarını kaybetmeyecek kadar çok sevenlerdir…
Charles Bukowski
Ne kokusunu rüzgara veren çiçek özünden bir şey kaybeder ne de o kokuyu başkalarına götüren rüzgar...
Filozof Davudof
Mutluluk Türk Dil Kurumu sözlüğünde “anlık bir duruma bağlı olarak duyulan sevinç veya alınan zevk” şeklinde tanımlanmıştır. Yani mutlu bir hayatın sırrı yaşam süresinin her anında sevinç duymak veya her anından zevk almış olmaya bağlıymış. Ben hiç sevemedim bu tanımı. Sevemedim de değil aslında, hiçbir yere uyduramadım. Ne kafamın içindekilere ne de yaşadığım toplumun içine. Çünkü bize öyle öğretmediler…
İyi bir okul kazanınca mutlu olacaktık…
O okulu iyi bir dereceyle bitirince mutlu olacaktık…
İyi bir işe girince mutlu olacaktık…
Çok para kazanınca mutlu olacaktık…
İyi bir araba alınca mutlu olacaktık…
Güzel bir evimiz olunca mutlu olacaktık…
Evlenince mutlu olacaktık…
Çocuklarımız olunca mutlu olacaktık…
Çocuklarımız konuşunca, okula başlayınca…
Borç taksitlerini ödeyince…
vs. vs. vs…
Yani bütün hayatımızı bir şeylere ulaşmak için programlamışlar ve sürekli koşturmuşlar bizi. Oysa mutluluk bir varış değildi bir yolculuktu, anlayamadık…
Üstelik iyi bakınca da görüyoruz ki bunların hiç birinde insanın mutluluğu kendine bağlı değildir. Hep başka şeylere, başka nesnelere bağlamışlar mutluluğu. O şeyler kaybolunca mutluluk da kaybolacak yani. Mesela evi yanan bir insanın mutluluğu da yanacak evin içinde. Arabası kaza yaparsa mutluluğu kaza yapacak, çalınırsa çalınacak. Çocuğu evi terkedip giderse mutluluğu da terkedip gidecek…
Yanmayan, kaybolmayan, kaza yapmayan, terketmeyen mutluluk insanın kendi içinde aslında. Bir insan hiçbir şeye bağlı olmayan mutluluğu kendi içinde yeşertebilirse eğer bir çiçek gibi ve onun bakımını da iyi yapabilirse o çiçek hiç solmayacaktır…
Aşkı bilmeyen insanlar beğendikleri bedenlere hayallerindeki ruhları koyup aşk zannederler ya, bazıları da bir köşeye mal mülk koymayı mutluluk zannediyorlar. Onlar bencil insanlardır ve benciller gerçek mutluluğun ne olduğunu bilmiyorlar. Çünkü mutluluk almak değil, vermektir; sahip olmak değil, olmak…
Her şeyi, tanrıyı bile eleştiriyorsun, hiç bir şeyi beğenmiyorsun ama tek bir çözüm yolu da gösteremiyorsun diyen bir kişi buraya kadar okuduysa bundan sonrasını özellikle o okusun…
Her kimsen, bak sevgili insan. Kısaca..:
Bir adım önde olacaksın her şeyden...
Öyle herkesin beklediği şeyleri beklemeyeceksin hayattan. Mesela mutlu olmak için oturup bir sevgili beklemeyeceksin, sen olacaksın en tutkulu sevgilin. Kendinin elinden tutmakla öğreneceksin O’nun elini tutmaktaki ustalığı...
Bütün çocukları kendi çocuklarınmış gibi seveceksin renklerine bakmadan. Ve bütün evreni sen yaratmışsın gibi koruyacaksın tanrıya bırakmadan. Bütün çiçekleri sulamak da senin görevin olacak, bütün sokak köpeklerine su vermekte olduğu gibi...
Bir de, insanlardan almağa çalışmayacaksın her şeyi. Çalışacaksan eğer, başlarındaki kara bulutlarda gök kuşağı olmağa çalışacaksın...
Yani, başkaları gibi sahip olduğun şeylerle övünmeyeceksin öyle. Unutma, asıl sahip oldukların vazgeçtiklerindir hayatta...
Sevgiyle aşkla ve mutlulukla kalın…