Sormak istersen bayım;
ben sizlerden biri değilim, diğerlerinden de.
Ben, ölüme dair yemin etmeyenlerden, tehdit savurmayanlardan, dinini ve ırkını aklının yerine koymayanlardanım.
Ben, hâlâ şiir okuyanlardanım.
Ben ölürken, vatanını yahut dinini değil, “sevgiliyi” düşünecek olanlardanım.
Sormak istersen…
Gabriel Garcia Marquez
Zorla nişanlandırılan 16 yaşındaki bir kız çocuğunu erkek nişanlısı hiç zorlanmadan boğazını keserek öldürdü bu hafta içinde. Boğaz keserek öldürmek dinlerdeki kurban etmek kültürünün ürünüdür. Yani bir kadın bir erkeğe kurban edilebilir dinlere göre ama konumuz bu değildir...
Sonra herkes bir şeyler söyledi. Devlet büyükleri, ortancaları, küçükleri. Hepsi. Hemen hemen hepsi de aynı şeyleri söyledi ama..:
“16 yaşındaki bir kız çocuğu” ile başlayan cümlelerle söylediler aynı şeyleri. Yani daha çocukmuş da, daha oynayacakmış da, daha okula gidecekmiş de falan filan. Yani 18 yaşına girseymiş olabilirmiş sanki..! Biz başka şeyler söyleyeceğiz işte sırf bu yüzden...
O kız çocuğunu erkek nişanlısı öldürmedi sayın seyirciler. Onun saçını, mini eteğini, şortunu, makyajını, kürtajını devlet meselesi gibi konuşan devlet öldürdü onu. Sadece onu değil, ondan önce öldürülenleri de ondan sonra öldürülecek olanları da...
Kısacası, sarı öküz hikayesi ile başlıyor her şey. Hem o kadar da çok sarı öküzümüz var ki. Dokuz yaşındaki bir bebeği koynuna alan 55 yaşındaki bir dedeyi bırakın eleştirmeyi canınız pahasına savunuyorsanız hala, bu birinci sarı öküzdür. 17 yaşındaki bir çocuğun yaşını bir gecede büyüterek sabah onu darağacına yollayanların peşinden 40 yıldır koşuyorsanız hala, bunun kaçıncı sarı öküz olduğunu kimse bilmiyor işte. Çünkü o kadar çok sarı öküz verdik ki artık sayamıyoruz...
“Sarı öküzleri verdik bir kere, başka türlü anlat” diyorsanız onun da yolu çok. Mesela bu yollardan biri olan usta çırak ilişkisiyle de anlatabiliriz..:
Çıraklıktan kalfalığa, kalfalıktan ustalığa sıçrayan bir adam kafasına göre istediği yerde isteği zaman duvar yapmak ister. Bazen saray duvarı olur bu, bazen kale duvarı, fark etmez hiç. O duvar örülürken siz harcına su taşırsınız, ustasına çıraklık edersiniz. Sonra birgün kafanızı o duvara toslayınca “kim yaptı lan bu duvarı buraya” dersiniz. Anlatacak o kadar çok farklı yolar var ki...
Yani demem o ki suçlu sadece katiller değildir. Suçlu olsalar bile katilleri asarak bitiremezsiniz. Çünkü o katillerin içinde büyüdüğü toplum hala yağmur duasına gidiyor. Ne hikmetse yağmur duasına giderken yanına şemsiye de almıyor...
Bazen sonucu okuyucuya bırakmak güzeldir...