Trabzonum uyurken
Denizin koynuna kıvrılan bir sevgili gibi...
Bütün gençliğim bu kentte geçti işte. Her şey o kadar iç içe ve hızlıydı ki ben sadece seyredebildim. Yürürken koşmak, koşarken düşmek, düşerken gülmek, gülerken ağlamak, ağlarken sevişmek, sevişirken yalnızlığa uyanmak...
Babam bu kentten çıktı dönmediği yolculuğuna. O dönmeyeli yutamadığım bir yumruk hala boğazımda kavgam. Bir dostum bu kentin dağlarında düşürdü yüreğini. O zaman öğrendim acılarımı o dağlara yaslamam gerektiğini...
Bazen dargın bir delilik olsa da yağmuru Uzunsokak'ta, hiç ıslanmadım O'nun koynunda...
Çok seviyorum bu kenti. İçindeki ve içinden geçen sevdiklerimle birlikte...
DH
Trabzon, 7 Mart 2007
Yıllar önce bu kenti böyle anlattığım için hiç kızmadım kendime. Hiç de kızmıyorum ve hiçbir zaman da kızmayacağım. Evet çok seviyorum o kenti. Dağlarının her metre karesinde ateş yaktım desem sadece birazcık abartmış olurum her halde. Hem ölçmedim ateşlerin mesafesini hem saymadım dumanlarını. Sayamazdım da. Çünkü bazen geçmişin küllerinin üstünde yaktık yeni ateşleri. Hem de böyle günlere gelebileceğimizi ve bu yazıyı yazacağımı da hiç aklımdan geçirmemiştim...
Diyarbakırlı arkadaşım Ayhan Zigana’da çiğ köfte yoğururken Vanlı arkadaşım Eray rakıları doldurmuştu bir keresinde. Bir keresinde Mardinli arkadaşım Şeyho’ya ızgarada hamsi yedirmiştim karlar üstünde. Sivaslı arkadaşım Mustafa’yla halaylarla türkü söylerdik her ateşin başında. Antepli arkadaşım Dilay ve Tuncelili arkadaşım Özlem’le Munzurun türküsünü yakardık Sümela’ya, yine yakacağız...
Hep aynı isimlerle tırmanmadık Zigana’ya elbette. Çünkü okulu biten gitti, yeni dağcılar geldi. Mesela Ağrılı Gamze gitti Hakkarili Merdan geldi, Hamsiköy’de sütlaçla tanıştırırken onu, “ağbi ben de seni Yüksekova kebabıyla tanıştıracağım birgün Hakkari’de” demişti. Siirtli Emrah gitti Diyarbakırlı Ezra geldi, çayın kokusunu anlattım ona Ganita’da. Muşlu Nedim gitti Bursalı Zeki geldi, Avni Aker’e Trabzonspor Bursaspor maçından götürdüm onu. Bursaspor maçı demişken gelin iki hafta önceki Bursaspor Amedspor maçına gidelim hep birlikte. Maçın kendisinden daha çok tribünlerdeki utanılacak derecede iğrenç olayları konuşuldu hafta boyunca. Ben konuşmadım sövdüm sadece. Çünkü bu ülkenin en büyük ikiz sorunlarının ümmetçilik ve Türkçülük olduğunu biliyordum çok uzun yıllardan beri...
Utanması gereken devlet şükranlarını sundu ağzından salyalar akıtan kafatasçı faşistlere. Bir hafta onlara sövdükten sonra geçen hafta Trabzon’daki maçta da gördük ki “sizin salyalarınızı yeriz” diyor bir kısım faşist Trabzonspor taraftarı...
Bakın beyler, efendiler, delikanlılar..: Kendi adınıza ne deseniz diyin, hatta ne b.k yerseniz yiyin. Trabzonspor bütün Trabzon’undur. Ve Trabzonspor tribünlerinde olanlar bütün Trabzon’u, bütün Trabzonluları ve hatta bütün Trabzonsporluları ilgilendirir. Benim adıma kafatasçı faşistlere teşekkür edemezsiniz. Gidin salyalarınızı ait olduğunuz yerlerde akıtın; ya bir ormanın kuytuluğunda ya da bir ahırın köşesinde..!
Biz mi ne yapacağız..? Hepinize inat kardeşlik türküleri söylemeğe devam edeceğiz. Kürdün faşistine de Türkün faşistine de inatla...
Sevgiyle ve dostlukla kalın...