Tarih derslerinde sistematik olarak öğrendiğimiz akılcılıktan uzak bazı hikayeler –kimine göre salt gerçekler- vardır. Düşmanlarımızın sıcak denizlere ulaşma çabası, ülkemize yönelik yürütülen parçalama politikaları, kültür emperyalizmi vs. Yıllar boyunca da aksi gördüğümüz aslında akılcı olarak yaklaşıp çözemediğimiz her sorunda hep bu bahaneleri öne sürdük. Eskisinden yenisine siyasiler de bunu kendi kılıflarına uydurup kullandılar.
İlk olarak iktidara gelen herkesin ahlaki değerlerden uzaklaşmasını nasıl meşru kılabileceğimiz öğretildi. “Ben olsam ben de yapardım, sen de yapardın” ya da “Yapmayan mı” var diyerek ahlaksızlığı, yozlaşmayı meşrulaştırdınız. Borçlar, vergiler arttı fakat tepki vermediniz verenleri de hain ilan ettiniz. Akılcı yaklaşan herkes sizin ötekiniz oldu. Kardeşiniz, komşunuz, karşı köyünüz, komşu iliniz, size aynı fikirde olmayan herkes ve her şey sizin ötekiniz oldu. Ötekileştirmeyi öğrendiniz. Size dokunmayan yılan kaç yıl yaşasın ya da kaç yıl yaşar?
Kendi aranızda ne zaman eleştiri yapmaya başlasanız size dikte edilen hikayeleri savunma mekanizması olarak kullandınız. Bu hikayelere inanmayanları da ötekileştirdiniz. Hoşgörüsüz insanlar oldunuz. Farklı kimliklere tahammülümüz kalmadı tıpkı farklı düşüncelere kalmadığı gibi. Şimdi de uluslararası hukukta uymaya söz verdiğin kuralları ihlal ederek ticari faaliyetler yapılmış gözlerinizin önünde. Bir ülkenin ekonomisinden sorumlu bakanın -devletin memurunun- milyonlarca Euro rüşvet aldığı iddia edilmiş. Bu kadar paranın kaynağı İran’dan gelince sorun olmuyor herhalde. İran’daki sefil haklın parası cebinize girince rüşvet sayılmıyor demek ki. Peki bunun savunusu kime kalmış? Tarih dersinde beyninize kazılan hikayeleri uydurarak savunusunu yapıyorsunuz hala. Yine akılcılıktan uzak. Yine ülke elden gidiyormuş hikayeleri… Siz ne yapıyorsunuz? Hangi bilimi üretiyorsunuz, ne okuyorsunuz, ne tartışıyorsunuz, neyi eleştiriyorsunuz? Sistematik olarak hikayeler uyduruyorsunuz. Çocuklarına da aynı yozlaşmayı öğretiyorsunuz. Sistemi yeniden defalarca üretiyorsunuz.
Oysa sorulması gereken şey: Bir devlet memuru, bakan neden ve nasıl rüşvet alır? Bu bir ahlaki sorudur. Uluslararası hukuk diğer sorunları halledebilir. Ama ahlaki sorunu hukuki yollarla çözemezsiniz. Bu noktada siyasilere yansıyan şey sizin ahlaksızlığınızdır, sizin dürüst olmayışınızdır, sizin yansımanızdır. Sizin ötekileriniz gibi onlar da her zaman sorunun kaynağını başkaları gösterecektir. En az onlar kadar dürüst olmayan, sizsiniz. Dürüst olmayan insanlar dürüst olmayan yöneticiler seçerler.